Birbirimize bakarken içimizden geçen ama söyleyemediğimiz şeylerin büyük bir bölümü tatsızdır. Buna rağmen konuşmaya ve anlaşmaya çabalar, doğamızın sosyal temellerine sessizce itaat edercesine, nasıl olduğumuz sorulduğunda çoğu zaman düşünmeden iyi olduğumuzu söyleriz. Fakat anın sorgusu, yürürken düşmemeye çalıştığımız için ancak sonuna geldiğimizde fark ettiğimiz bir çıkmaz sokağın bitimindeki duvar gibi önümüzde belirdiğinde, geriye kalan çoğunlukla bir hayıflanmadan fazlası olacaktır. Bu an aynı zamanda bizi kaybedileni kaydedilende aramaya yönlendirir.
Unutuşun Kitabı no.2 / City without memory (2018)
Ancak bu arayış,
çağımızın birbirinin içinde eriyen perspektiflerinin oluşturduğu, çok katmanlı
anlamların oluşturduğu bir aynalar düzleminde, yerini kaygan zeminde yürümeye
benzer bir çabaya bırakır. Bu bir ilerleme şekli midir, bir dans mı yoksa dibe
batmayı engellemek için bir tür -belki de boşa- çaba mı? Hakikat çağındaki
hatıra, günümüz hakikat sonrası toplumlarında anonimleşen anıların üzerlerimize
yapışan gerçeklik iddiaları ile başka bir şeye evrilir. Kaydetmek, hatırlamayı
hantal ama detaylı bir eyleme dönüştürürken, erk kağıdın -daha sonra görsel ve
işitersel alandaki tüm kaydetme pratiği de buna dahildir- elinde toplanır. Söz
uçar, yazı kalır ve kağıt keser. Fakat dayanağını nerede alırsa alsın iktidarın
kavramının karakterinde, rahatlıkla eğip büktüğü namlunun ucunun elbet bir gün
onu göstereceği gerçeğinin kaçınılmazlığı vardır. Onun yükselişi, elde ettiği bu
görkemli –ama belki de istemsiz ve zoraki- zafer, Pyrrhus’unkine benzer, kazandığı
an kaybetmiştir aslında; çünkü ne insan, ne toplum artık eskisi gibi değildir.
Ve kağıt bir kez daha keser ama bu defa intikam alırcasına. Oysa otorite bir
defa tersine döndüğünde artık tüm çabalar birer paradoksa dönüşmenin
ufkundadır. Bir eldeki kağıt kesiği ile elin kestiği bir kağıt sürekli olarak
birbirinin yerine geçmeye yüz tutar.
Yuva Yıkan (2013)
Kağıt Kesiği, hatırlama ve unutma
kavramları ekseninde günümüzün farklı gerçekliklerini odağına alan, Bengisu
Bayrak’ın son beş yıllık çalışmalarından oluşan bir sergi. Bayrak, sanatsal
pratiğini, tıpkı düşünsel pratiği gibi bozum ve yapım süreçleri üzerinden
şekillendiriyor. Benlikleri, kimlikleri, tanımları, kısacası kabul görmüş,
sınırlarla çevrelenmiş kavramları parçalayıp kendi içlerinde tıpkı bir kolaj
gibi yeniden düzenliyor; onları birbirleri ile kimi zaman dikişler kimi zaman
yapıştırıcılar kimi zaman boşluklar veya boyalar ile ilişkilendiriyor, farklı
okumaları, yeniden tanımlanan alternatifleri, gerçekleşmiş potansiyelleri veya
gerçeğe dönüşmeyi bekleyen coşkulu isyanları yalın bir dille yeniden bir araya
getiriyor. Kadınlar, erkekler, çocuklar, gençler, yaşlılar, yanı başımızdakiler,
nerede olduğu bilinmeyenler, kaybedilenler, yası tutulanlar, özlenenler,
unutulanlar, beklenenler ve aşık olunanlar, bu kurgusal evrenin gerçek olağan
şüphelilerini, adı konulmamış –buna gereksinim duyulmamış- bir kara deliğin
olay ufkunu oluşturuyorlar.
Unutuşun Kitabı no.2 / She immediately wipe it off from his mind and it is lost forever (2018)
Yapıtların her
biri, olabildiğine dünyalı, ayakları yere basan türden. İma ettikleri
alternatif bakış hiçbir şekilde içinde yaşadığımız gerçekliği reddetmiyor.
Hatta aksine o gerçekliği büyük bir olgunlukla kabul ediyor ve sonrasında
onunla çatışıyor, onu sorguluyor, değiştirmeye çabalıyor, kendi varlığını
onunla sınıyor. Kaydetme kültürünün çektiği ipin, başını yasladığı giyotine ait
olduğunu, insanların suskunlaşmalarını, tepkisizleşmelerini, uyuşmalarını, kanıksayışlarını,
“kayıtsız kalışlarını”, o kültürün yitirdiklerinden, değiştirdiklerinden -iyi
ya da kötü yönde; buna siz karar verin- veya bir sihirbazın yaptığına benzer
şekilde bilinçli bir ustalıkla yok ettiğinden ileri geldiğini, bütün bu ağırlığa
rağmen sakin ve zarif bir üslupla ele alıyor.
Docteur Renaud (2013)
Kağıt, hem bir
malzeme hem de malzemede oluşan bir izdüşüm olarak Bayrak’ın yapıtlarına
yansımış; böylece her şeyin temel referans noktası haline de geliyor. Örneğin Docteur Renaud’da bir cilt kremi reklamındaki
kadın, kağıdın otoritesi tarafından kendisine yüklenen işlevi içinde
sorgulanmaya başlıyor ve davetkar gülümsemesinin altında, önce kağıdın, sonra
reklamın en sonunda da amaçlanan imgenin sonucuna dönüşüyor. Her sorgu katmanı
günümüz egemen kültürünün otopsisini yapmayı amaçlasa da -ve hatta geçmiş zaman
kapsamında bunu başarmasına rağmen- şu anın sürekli şekil değiştiren canavarına
yalnızca bir neşter saplayabildiğinin de farkında. Ve fakat bunu umudunu bir an
için bile yitirmeden yapıyor.
Sihirli Flüt / Die Zauberflöte (2014)
Sergi hayatla ve
gerçeklikle olan çatışmasını, kimi zaman da yapıtları karşı karşıya getirerek destekliyor.
Bayrak, Mozart’ın son opera eseri olan Sihirli Flüt’ün nota kağıdını resmettiği
yapıtta iç içe geçmiş imgeleri (Mozart, sihir, flüt, opera, porte, nota, yazı,
tuval, kağıt, döküman vb.) kağıdın adeta sır tutan, koruyan ve saklayan
karakteriyle yansıtmış. Öte yandan Mısır’ın gelmiş geçmiş en önemli
şarkıcılarından biri kabul edilen Ümmü Gülsüm’ün Baeed Anak şarkısına ait bir
başka nota kağıdı ise kültür kavramını ve bunun hangi koşullar altında kayıt
altına alındığını -batılı nota yazma sistemi ile, muhtemelen batıya özgü bir
kağıdın üzerine basılı ve batılı tarzda bir kadının toplu saçları ile güneş
gözlüklerinin altında- gözler önüne sermekte.
Senden Uzak / Baed Annak (2015)
Yapıtların
konularındaki çeşitlilik, kültür, coğrafya, yaşam şekli, zaman gibi eksenler
etrafında toplanırken ister istemez insanı da kağıda göre değişen bir biçimde
konumlandırıyor. Bu noktada kimi zaman bir sırdaş kimi zaman ise bir intikamcı
olanın insan mı yoksa kağıt mı olduğunu kestirmek güç ama kağıdın insandan daha
sabırlı olduğu bir gerçek.
Bengisu Bayrak’ın 13
Mart’ta açılan Kağıt Kesiği adlı sergisi, Büyükdere35’te 27 Nisan’a kadar
görülebilir.
0 Comments