*22.02.2024 tarihinde Bilsart'ta açılan, Sena Başöz, Didem Erbaş, TUNCA, Merve Ünsal ve Yoğunluk'un eserlerini Sinan Eren Erk küratörlüğünde bir araya getiren serginin küratöryel metnidir.
gerçeklerin, düşüncelerin ve çelişkilerin sonsuz devinim
içindeki uçsuz bucaksız okyanusuna atılmış
talihsiz, zavallı bir mahluktur insan!”1
Hareket kavramı hayatımız boyunca karşımıza farklı biçimlerde çıkar. Gündelik eylemlerimizden birçoğu, hareketin dönüşümlere açık ve akışkan doğasını anlatan örnekleri oluşturur: Mesela yürümek fiziksel, düşünmek ise psikolojik birer harekettir. Kalbimizin atışı, nefes alıp vermek, bir kapıyı açmak için elimizi uzatmak, zihnimizde kendimizle konuşmak ya da o gün ne yiyeceğimize, eve hangi sokaktan geçerek gideceğimize karar vermek kendiliğinden gelişen, çoğu zaman farkında bile olmadan yaptığımız eylemlerdir. Ancak bu şekliyle basit gibi görünen tanımlama, derinlere inildikçe karmaşıklaşır. Hareket, zamanda kendine verdiği ileri ya da geri referanslarla –biz bunlara tarih ve gelecek deriz– kendini çoğaltır, kopyalar, uyarlar ya da değiştirir. Süregelen ya da süregiden olabilir. Hareket, aynı anda hem başlayan hem de biten veya yönü farklı olsa da sonucu benzeşen, birbirinin giysilerine bürünen, seslerini taklit eden, farklı örneklerin bir araya geldiği zapt edilemez, durdurulamaz bir kavramdır. Belki ancak yavaşlatılabilir, o da şaşkınlık veya ilk şok atlatılana kadar.
Hareket kavramı hayatımız boyunca karşımıza farklı biçimlerde çıkar. Gündelik eylemlerimizden birçoğu, hareketin dönüşümlere açık ve akışkan doğasını anlatan örnekleri oluşturur: Mesela yürümek fiziksel, düşünmek ise psikolojik birer harekettir. Kalbimizin atışı, nefes alıp vermek, bir kapıyı açmak için elimizi uzatmak, zihnimizde kendimizle konuşmak ya da o gün ne yiyeceğimize, eve hangi sokaktan geçerek gideceğimize karar vermek kendiliğinden gelişen, çoğu zaman farkında bile olmadan yaptığımız eylemlerdir. Ancak bu şekliyle basit gibi görünen tanımlama, derinlere inildikçe karmaşıklaşır. Hareket, zamanda kendine verdiği ileri ya da geri referanslarla –biz bunlara tarih ve gelecek deriz– kendini çoğaltır, kopyalar, uyarlar ya da değiştirir. Süregelen ya da süregiden olabilir. Hareket, aynı anda hem başlayan hem de biten veya yönü farklı olsa da sonucu benzeşen, birbirinin giysilerine bürünen, seslerini taklit eden, farklı örneklerin bir araya geldiği zapt edilemez, durdurulamaz bir kavramdır. Belki ancak yavaşlatılabilir, o da şaşkınlık veya ilk şok atlatılana kadar.
Sena Başöz, Kutu (2020), tek kanallı video, 4'31"
Fiziksel hareketin engellendiği durumlarda bile zihinsel hareket devam eder; tam tersi zihinsel hareketin sınırlandırıldığı durumlarda da geçerlidir. Fransız Devrimi sırasında giyotinle idama mahkum edilen Antoine Lavoisier, başı bedeninden ayrıldıktan sonra yaşamaya bir süre daha devam ettiğini kanıtlamak için bir başka hareket biçimine, düşünceye dönüşmeden önce kalabalığın arasında bulunan arkadaşı matematikçi Lagrange’a göz kırparak fiziksel hareketini sonlandırmıştır. Zihinsel hareketliliğini yitirmiş, örneğin bilinci kapalı şekilde koma durumunda yatan birinin bedeni her şeye rağmen kıpırtı düzeyinde olsa bile hareket etmeyi sürdürür. Fiziksel temelli hareket yaşamın, hayatta olmanın ve hayatta kalmanın en önemli fonksiyonlarından biridir. Ancak hareketin sınırları kimi zaman yaşamın olmadığı yerlere ve zamanlara da genişler. Bugün artık yaşamayan insanların hâlâ hatırlanmaları da bu defa düşünsel düzlemdeki bir hareket türü olarak kabul edilebilir.
Didem Erbaş, Karanlıkta Parlayan (2021), video, 0'51"
Ancak bu düşünce rahatlıkla düşülebilecek bir tuzağı da beraberinde hızlıca getiren bir kapıyı aralar. Hareket düşüncesi, içinde yaşadığımız yoğunluk ve yorgunluk toplumunda, kendi içini oyacak şekilde sıklıkla altı boş bir romantik bakışın öznesi hâline gelebilir, sığ bir nostaljiyle yorumlanabilir. Bunun yanında hareketi yalnızca fiziksel bir tanımlamaya hapsetmek ve tüm alt anlamları bu bakıştan türetmek de benzer bir tuzaktır. Oysa hareket, yansıtma ve benzeşme unsurlarını kullanarak ilişkisellik yoluyla bir anlama ve açıklama işlevine kavuşabilir. Olasılıkları yok saymayan bu görüş, sunduğu çoklu perspektifle bakış açılarımızı değiştirmeyi, algılarımızı şekillendirmeyi ve anlamın yönünü “yeniden ayarlamayı” teklif eder. Geçmişten geleceğe doğru alışılagelmiş çizgisel kronolojiyi sekteye uğratabilir ya da tam tersi yönde bir okumayı önerebilir.
TUNCA, Latif Maharet (2021), tek kanallı video, ses ile, 4'38"
Öte yandan hareket, ona kimi zaman atfedilenin ötesinde bir şiirsellik taşır. Her hareket bu ister kıtaların yerinden kaymasıyla, ister tarihi bir lise binası önünde her hafta sonu kayıplarını arayan ve anan annelerin sesinde hayat bulsun, içinde hep uyku hâlinde uyanmayı bekleyen, duman gibi hafif, uçucu ama yoğun başka olasılıkları barındırır. Bu nedenle hareketin üzerinde düşünmek, onu neredeyse bir psikolog, hatta bir dedektif dikkatiyle incelemek, doğasını, yönünü, zamanını ve etkilerini anlamak için büyük ipuçları verir. Apaçık ortada olduğunu sandığımız hareketin içinde saklı anlamlar onun paradoksal karakterini tamamlar ve tanımların netleşmediği, sınırların katılaşmadığı bir anlamı ifade eder. Onu keskin kontrastlardan, indirgemecilikten, tanımların esaretinden kurtarır. Hareket ancak böyle bir bakışta gerçek kimliğini bulur; dondurulmuş, sabitlenmiş, yerleşik algıların, kültürel kodlarla şekillenen ön yargıların kabuğundan sızar ve doğal durumuna, akışkanlığa kavuşur.
Merve Ünsal, /ya da ufuk çizgisi sadece bir çatlak mı (2021), video, 0'35"
Aşikâr Hareketlerin Gizli Hâlleri farklı sanatçıların söylemlerinde araçsallaştırdıkları hareket kavramının içeriğini ve doğasını koruyarak, eserler arasındaki ilişkinin ortaya çıkardığı bağlantıları, kesişimleri, ayrışmaları, benzeşmeleri, kısmen birbirine dönüşümleri, bazen de bir diğerinin antitezi olmalarını, yalın, dolaysız bir kurguyla ele alıyor. Sanatçıların kendi başlarına var olan, ayakta duran söylemlerini küratöryel bir “farz edelim ki” (what if) senaryosuyla karşı karşıya getiren sergi, bu şekliyle kendi bakışındaki çatlakları yaratmaya ve onlardan sızarak yeni bir söylemi mümkün kılmaya çalışıyor. Eleştirel yaklaşımı, küratöryel çerçeve ile sanatçı, sanatçı ile eser, ve eser ile yine eser arasında kurmaya zemin hazırlayan Aşikâr Hareketlerin Gizli Hâlleri sergisi, bu yönüyle okuma düzleminin çizgiselliğini de değiştirerek, izleyiciyi her söylemin birbirinin öncülü ve ardılı olabileceği, dolayısıyla birbirinin yeni ifadelerine dönüşebileceği, birbirini neredeyse aynalayabileceği bir olasılık okyanusunda yolunu bulmaya bırakıyor.
Yoğunluk, Bünyad-ı Zemin (2020), video, 2'30"
1 Lev Tolstoy, Tipi - Seçme Öyküler Ve Masallar, İş Bankası Kültür Yayınları, Çev. Enes Taştan (2021)
Prens D. Nehlüdov’un Notlarından, Luzern bölümünden.
Prens D. Nehlüdov’un Notlarından, Luzern bölümünden.
0 Comments
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.