Kalabalıkların içinde kimi
zaman görünmez olup yalnızca gözlem yapabilmeyi, mecburiyetlerimizi bir kenara bırakıp
anda kalmayı ve izleyiciye dönüşmeyi hayatımızın bir noktasında hangimiz
istememişizdir ki? Eğer özgürlüğün tanımlarından biri aidiyetin içinde olmasına
rağmen varlığını koruyan kişisel sınırlar ise, yargılanmanın erişemediği bu
alanın içinden dışarı bakabilme olasılığı, onun hem kaçınılmaz hem de en
belirgin özelliklerinden biri olarak düşünülebilir. İşte bu nedenle, bir sergi
mekanına gittiğimde yapıtlar karşısındaki insanları gözlemlemekten büyük keyif
duyarım. Benim dışımdaki bir izleyicinin yapıt ile, yapıta dair önyargılarımın,
çıkarımlarımın dışındaki bir alanda buluşması, onunla etkileşime geçmesi ve bu
sırada verdiği fiziksel tepkilerin bende yarattığı izlenimler, beni her
defasında şaşırtmayı başarır. Çünkü yapıtın karşısındaki izleyiciyi izleme hali
algısal yapıya dışsal bir eleştiri katmanı ekler.
Algılama ve anlamlandırma
süreci, bu şekliyle bir bakıma referans alınanın dilini çözümlerken, kaçınılmaz
şekilde oluşturulan yeni referansın varlığının kabulüne dönüşür. Yapıtı
inceleyen kişi de tıpkı onu izleyen diğer gözlemci gibi bir izleme nesnesine
evrilir ve bu denkleme eklenen gözlemcilerin sayısı ile eleştirel katmanlar
arttıkça, oluşan çıkarımlar da çeşitlenir. O halde anlamın ve algının temel
fonksiyonunun referans noktası olduğunu söylemek pek de hatalı olmayacaktır[1]. Ancak beğeni veya hoşnutsuzluk algısını tetikleyen referanslar da öznelliklerinden dolayı kesin çizgilerden yoksundur[2]. Sonunda mutlaka bir başka denize açılan bu temkinli ama tekinsiz
sular, bağların -ama kimliklerin değil- yoksunluğu ile eleştirel bakışa
demokratik bir zemin hazırlarken, bir süre sonra alışkanlığın yol acacağı hissizleşmeyi
de beraberinde getirebilecek kadar hassas bir biçimde dengelenme ihtiyacını
ortaya koyar. Bakışın (gaze) en büyük ikilemi işte buradadır[3].
Bakış kavramı illüstrasyon,
animasyon, kinetik heykel ve arttırılmış gerçeklik gibi farklı alanlarda
çalışmalar yapan Meltem Şahin’in sıkça işlediği konuların çekirdeğinde. Şahin,
hem geleneksel çizimleri, hem de teknolojik gelişmelerin ortaya çıkardığı yeni
teknikleri kullanarak, kendini farklı yönlerden besliyor. Kâğıt veya tuval
üzerine elle çizilmiş çalışmalardan, ahşap kuklaların kullanıldığı bir
stop-motion animasyona, aslına uygun yapılmış eski tip oyuncaklar aracılığıyla hikâye
anlatımına, bir zoetrope’un arduino ile oluşturulan yeni bir sürümünden, akıllı
cihaz uygulamaları ile hayat bulan arttırılmış gerçeklik simülasyonlarına kadar
farklı biçimlerde işler üretiyor. Lisansını grafik tasarım alanında bitirdikten
sonra yüksek lisansını illüstrasyon üzerine yapmış. İllüstrasyon, gerek
teknolojik gelişmelere ayak uydurabilme hızından gerekse kitlesel etkileşime
yatkınlığından dolayı dinamik ve potansiyel olarak oldukça muhalif bir disiplin.
Şahin bu özellikleri, hangi mecrada olursa olsun illüstrasyon temelli bir bakış
açısıyla, fenomenoloji ve göstergebilimden yararlanarak şekillendirdiği
sanatsal üretim yapısında kullanırken buna çoğu zaman, 20. yüzyıl felsefesinin
sanatı incelerken sıkça konu edindiği bakış kavramını ekliyor. Kendi felsefi temelini
kurarken Freud, Nietzsche, Merleau-Ponty, Deleuze, Guattari gibi isimlerin
yapıtları üzerinde çalışmış. Yapıtlarında salt bir takdir çabası yok; bunun
kendi varlığının tehdidi olabileceğinin farkında[4] ve bu nedenle algının sivri ucunu, gündelik kavramlar üzerinden
izleyiciye yönelterek, yapıtlarının izleyicinin bakışına direnmesini sağlıyor.
Sıkça kullandığı gözler, hemen sonra, izleyiciyi, mekânı, olasılıkları ve
zamanı delerek bakışın her iki ucundakini biribiri yerine koyuyor[5]. İzleyici yapıta bakarken, artık aynı anda yapıt tarafından
izleniyor. Böylece bakışın ikilemi, izleyiciyi duyusal ve zihinsel düzlemlerde alıştığı
perspektifin dışındaki bir nokta üzerinden belki de daha önce hiç bilmediği ‘öbür
yanı’ ile yanyana, iç içe, karşı karşıya konumlandırıyor[6].
Bu karşılaşma anı,
gözlerini üzerinde hissettiği yapıt ile bir arada bulunan izleyici için -eğer
bir de sergi mekanının fiziksel yapısının oluşturduğu etki soyutlayıcı ise- çift
yönlü bir tür hasete dönüşebilir. Çünkü aynı anda hem yapıt, hem izleyici hem
de izleyicinin izleyicisi için kendi kontrolü dışındaki bir varlık, ilk anda sağlıklı
bir çıkarım yapmaya yetecek kadar anlaşılamayacağından, varsayımsal olarak
diğeri tarafından hem ötekileştirilebilir, hem de imrenilebilir. Dışlama ve yok
sayma eğiliminde olan ötekileştirme, kabullenme ve içselleştirme eğilimindeki imrenme
ile birleşerek bir individia haline gelir, izleyiciyi kışkırtarak,
mantığın da içinde olduğu ikincil bağı oluşturmaya zemin hazırlar[7]. Halihazırda var olan çıkarımların dönüştürülerek yeniden
üretildiği ve olasılıkla sonradan değiştirilmek üzere, o zamana bir fotoğraf
karesi gibi sabitlenecek bağ da bu olacaktır.
Şahin’in
üretimlerinde yapıttan taşan, bize bakan göz ise bu bağın farkındalığı içinde
kendi sınırlarını çizer, kendi evrenini oluşturur, kendi gerçekliğinin imgesini
izleyici üzerine düşürür ve izleyiciyle denk olduğunu ona yeniden hatırlatır. İnşa
ettiği algı katmanının altındaki yapıyı kimi zaman fiziksel kimi zaman fikirsel
müdahaleler ile farklılaştırır. Örneğin gözler sayıca çoğalıp azalabileceği
gibi farklı anlamlara sahip ifadelere de bürünebilir. Dolayısıyla varlığını
sürdürmek için artık bir üst kimliğe, örneğin bir insan yüzüne bağımlı
değildir. Yine de bu tip bir bakış, bir anlamda sistematik kabul edilse bile
kurumsallıktan uzaktır; politik bir kimliği olsa bile, çevresiyle ilişkisi
faydacı temellere dayanmaz. İzleyici ile karşı karşıya gelmekten çekinmez ama bunu
üstünlük kurmak, erki elinde toplayıp var olan bağ üzerinden onu kontrol etmek
amacıyla kullanmaz. Dolayısıyla, kurumsal bir yapı tarafından çevrelense dahi
bağımsızdır. Yerleşikliğin belirgin sınırları yerine göçebeliğin her şeye
evrilebilecek potansiyelini kullanır, gözetim altında tutmayı hedeflemez[8] ve böylelikle günümüz kurumsal-politik bakışının temel unsurlarından
sayılabilecek panopticon’dan ayrılır[9].
Göz imgesi,
Şahin’in evreninde baskıcı değil özgürlükçü, otoriter değil ama eleştireldir.
Referansların varlığını, hangi koşullarda nasıl kabul gördüğünü, birbirleri ile
hangi ilişkileri kurduğunu inceler. Zamanın orta yerine sabitlenmiş bir kapı
gibi iki yönlü işleyerek izleyen-izlenen arasındaki bağı ortaya koyar ve her
şeyden önemlisi, her şeyden bağımsızdır, belki sanatçının kendisinden bile.
[1] “Herhangi bir metnin (dilsel olmayan bir metin de olabilir) işleyişi, üretilme anının yanı sıra (ya da üretilme anı yerine) bu metnin anlaşılması, gerçekleşmesi, yorumlanması açısından hem alıcısının (gönderilen) oynadığı rol, hem de metnin bu tür katılım biçimlerini nasıl öngördüğü göz önüne alındığında açıklanabilir.” – Eco, Umberto (1991). Alımlama Göstergebilimi. çev. Sema Rifat. Düzlem Yayınları.
[2] “Beğeni ya da hoşnutsuzluğun çeşitli hissetme biçimleri, bu hisleri uyandıran dışsal şeylerin oluşmuş özelliklerinden çok, her insanın bu şeyler tarafından uyarılınca haz ya da hazsızlık duyma yatkınlığına dayanır.” – Kant, Immanuel (2013). Güzellik ve Yücelik Duyguları Üzerine Gözlemler. çev. Ahmet Fethi Yıldırım. Hil Yayınları.
[3] “Canavarlarla dövüşen kişi, kendisi de bir canavara dönüşmemeye dikkat
etmelidir. Ve ne zaman bir uçurumun derinliklerine doğru bakarsanız, uçurum da
sizin derinliklerinize doğru bakar.” – Nietzsche, Friedrich (2012). İyinin ve
Kötünün Ötesinde. çev. Elif Yıldırım. Oda Yayınları.
[4] “Ne kadar çok sevilirsem, varlığımı da o ölçüde yitirir, kendi
sorumluluklarımla, kendi olma kudretimle [mon pouvoir être] o ölçüde başbaşa
kalırım.” – Sartre, Jean-Paul (2009).
Varlık ve Hiçlik. çev. Gaye Çankaya, Turhan Ilgaz. İthaki Yayınları.
[5] “Ucunda Ölüm olan geçmiş bir geleceği dehşet içinde gözlüyorum. Pozun mutlak geçmişini (geniş zaman) veren fotoğraf, bana gelecekteki ölümü anlatıyor. Beni delen şey bu eşdeğerliliğin keşfidir.” – Barthes, Roland (2011).
Camera Lucida (Fotoğraf Üzerine Düşünceler). çev. Reha Akçakaya. Altıkırkbeş Yayınları.
[6] “Bilmece şudur: Vücudum hem
görendir, hem de görünürdür. O ki her şeye bakmaktadır, kendine de bakabilir,
ve o zaman, gördüğünde kendi görme gücünün "öbür yanını"
tanıyabilir.Kendini, gören olarak görmektedir; kendine, dokunan olarak
dokunmaktadır; kendisi için görünür ve hissedilirdir.Bir kendidir, herhangi bir
şeyi ancak özümleyerek, kurarak, düşünceye dönüştürerek düşünen düşünce gibi
saydamlıkla değil -ama karıştırmayla, narsisizmle, görenin gördüğüne, dokunanın
dokunduğuna, hissedenin hissettiğine dahil olmasıyla bir kendidir- öyleyse
şeylerin arasında tutulmuş bir kendi, bir yüzü ve bir sırtı olan, bir geçmişi
ve bir geleceği olan bir kendi” – Merleau-Ponty, Maurice (1996). Göz ve Tin.
çev. Ahmet Soysal. Metis Yayıncılık.
[7] “İnvidia (haset) latince
videre, yani görmekten gelir. biz analistler için en iyi invidia temsili, epey
önce augustinus'ta gösterdiğim, onun bütün kaderini oluşturan, annesinin
memesine asılmış erkek kardeşine bakan küçük çocuğun invidia'sıdır, çocuk
kardeşine acı bir bakışla, amare conspectu ile bakar ve bu bakış kardeşini
paramparça eder, kendisi üzerinde de zehir etkisi yapar. (…) Hakiki haset
böyledir. Öznenin sararıp solmasına yol açar. Neyin karşısında? Kendi üstüne
kapanan bir eksiksizlik imgesi karşısına (…) ve ondan doyum -befriedegung-
sağladığı için.” – Lacan, Jacques (2013). Psikanalizin Dört Temel Kavramı. çev.
Nilüfer Erdem. Metis Yayıncılık.
[8] “Bir insan vücudu, gören ile görünür arasında, dokunan ile dokunulan
arasında, bir gözle diğeri arasında, el ile el arasında bir çeşit kesişme
olduğunda, hisseden-hissedilir'in kıvılcımı parladığında, sönmeyecek bu ateş
yandığında -ta ki vücudun bir kazası hiçbir kazanın yapmaya yetmeyeceğini bozana
kadar- buradadır.” – Merleau-Ponty, Maurice (1996). Göz ve Tin. çev. Ahmet
Soysal. Metis Yayıncılık.
[9] “Panopticon’un büyük etkisi buradan kaynaklanmaktadır: (…) Gözetim
altında tutmanın, eylemi itibariyle kesintili olsa bile, sonuçları itibariyle
sürekli olmasını sağlamak.” – Foucault, Michel (1992). Hapishanenin Doğuşu.
çev. Mehmet Ali Kılıçbay. İmge Kitabevi.
Bu yazı ArtWriting Turkey 2019 etkinliği kapsamında oluşturulan kitapta yer almaktadır. Yayının tamamını okumak için tıklayın.
0 Comments
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.