Düşüncenin hızla yayıldığı bir zamanda yaşıyoruz. Görüntüler, sesler ve cümleler, "bir salgın" gibi hızla yayılıyor, bize bulaşıyor, zihnimizi yeni sorularla dolduruyor veya onu büyük bir bilgi yığını ile istila ediyor. Her şey akışkan ve uyarıcılar sınırsız. Teknolojinin yaygınlaşmasıyla hafızamız ve algımız dijitalleşirken, gerçek ile kurmaca arasındaki sınır daha da silikleşiyor. Bedenimiz ve zihnimiz, varlığını sürdürmek için yüzyıllardır yaptığı gibi, bütün bu değişime adapte oluyor, kendini yeniden programlıyor. Fikirlerimiz bedenlerimizden hızlı çoğalıyor ve yayılıyor. Geliştirdiğimiz teknolojiler ise gerçekliğimizi kopyalıyor ve onun sayısız versiyonlarını üretiyor. İnsan, makine veya yazılım, farklı biçimlerdeki “yaşayan” şeylerin bazıları geleceğe uzanmayı başarıyor kalanı ise geride kalıyor, zamanın içinde eriyor ve ya başka bir şeye dönüşüyor ya da tümden yok oluyor. Bu hayatta kalma senaryosunun kurallarını belirleyen evrim, sonuç ne olursa olsun tüm değişimelere rağmen seçici ve iletken doğasını koruyor.
İnsan organik/fizyolojik evrimindeki farklı senaryolar içinde, gündelik yaşamında sürekli seçimler yapmak zorunda. Ancak bu onun hayatta kalabilmesi için tek başına yeterli değil. Bilginin ve tecrübenin gelecek nesillere aktarımı da kendi neslinin korunabilmesi adına bir gereklilik. Bunlar aynı zamanda kültür kavramının da temelini oluşturan iki faktör. Tıpkı biyolojik gelişiminde olduğu gibi kültürel gelişiminde de insan geçmişin bilgisi üzerinde yükseliyor, şimdinin seçimlerini yapıyor ve bunları geleceğe aktarıyor. Bizler, bedenlerimizden öğrendiğimiz uyumlanma prensibini oluşturduğumuz öğrenme sistemlerine, yapay zekâya ve kendini geliştirebilen yazılımlara aktarmaya devam ediyoruz. Böylece fikirleri olduğu kadar elektriği de bedeniyle ileten insan evrimin içinde hem dönüşen hem de dönüştüren haline geliyor.
Kavramsal çerçevesini bu düşüncelerden alan Seçici İletken sergisi, bedensel evrimin dijital devrimle nasıl kesiştiğini ve neslini devam ettirebilmek için seçimler yapmak zorunda olan insanın kendi ürettiği teknolojiyle olan çok katmanlı ilişkisine odaklanıyor. Değişimi bir yandan dijital evrimin sıçrama tahtası olan yarı iletkenlerin keşfiyle, bugün kullandığımız teknolojilerin üzerinden okuyan sergi, diğer yandan ise insanın bu teknolojik gelişime uyumlanırken yaşamsal alışkanlıkları ve düşünce biçimleri ekseninde yaptığı seçimlerle onu nasıl değiştirdiğine dair bir fikir vermeyi amaçlıyor. Bilginin insan zihni veya bir yazılım tarafından nasıl dönüştürüldüğünü, üretici (generative) yapıların düşünceyi, algıyı ve anlatımı nasıl etkilediğini temelini kimi zaman rastlantısallıktan, kimi zaman ise saf hayal gücünden alan sanatın akışkan doğası içinde keşfediyor. Sergi ifade biçimlerinin organik ve dijital formları arasında yeni bağlar kurarak yeni medya sanatına dair Türkiye’den güncel bir seçkiyi izleyiciyle buluşturuyor ve sanatın zamanlararası kalp atışlarını izleyiciye geniş bir perspektiften tüm heyecanıyla aktarıyor.
Sergi kataloğuna ulaşmak için buraya tıklayın.
0 Comments
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.