Akışkan Bir Geçiş Anı

Yazın sonunda, büyük ve geniş gökdelenlerle kaplı Tokyo’da bir gece, yüksek bir binadan şehre doğru baktığınızda dikkatinizi çekecek ilk detay binaların çeşitli yükselti seviyelerinde bulunan ve uçakların binalara çarpmaması için pilotlara uyarıda bulunmak adına yanıp sönen kırmızı ışıklar olacaktır. Eski yeşil dünyadan kalmışçasına, ateşböceklerinin ağaçlarda birbiri ardına yanıp sönmesini andıran bu romantik görüntü, sabah olduğunda yerini tonlarca çeliğin oluşturduğu yığınlara bırakacaktır oysa. Çünkü yaşam, tıpkı kırmızı ışıkların görünüp kaybolması veya gecenin gündüze dönüşü gibi hep başlangıç ve bitiş noktalarına muhtaçtır. Ama bu yine de tek başına tam olarak tatmin edici değildir. Aklın duygularla kesiştiği bu anlarda, fark edilen detayın peşinden koşan insan, sonunda cevabını yine başladığı noktada bulacaktır.

Tülin Onat’ın 14 Eylül’de, Tiran’da, Arnavutluk Ulusal Sanat Galerisi’nde açılacak yeni sergisi Döngü’de, işte tam da böyle, hepimizin yaşamlarında en az bir defa deneyimlediği bir hikayeyi anlatıyor, yani akıl ile duygunun iç içe geçtiği o değerli anlarda, zamandan ve mekandan bağımsız, başladığı noktaya, başladığından farklı biri olarak geri dönen insanın hikayesini. Bugüne kadar 37’si kişisel olmak üzere artık kendisinin de saymayı bıraktığı bir çok sergiye imza atmış olan Onat, şimdilerde kendi zamanının izlerini sürüyor.


Altın kesim, 2012, 205x150cm, kesik tuval, akrilik

Sergi, sanatçının alışılmış kompozisyonlarını alışılmadık bir biçimde bir araya getirmekte. Çoğunlukla son dönem işlerinden oluşan seçki, Onat’ın bugüne değin mikro düzeyde kurduğu şehirlerin toplamı olarak düşünülebilir. Böylece sanatçı, ortaya makro düzeyde yeni bir bakış açısı, kalp çarpıntıları, gülümsemeleri ve daima hareket halindeliğiyle bir küçük gezegen çıkarıyor.



Şehir ışıkları, 2014, 150x185cm, tuval üstu akrilik

Adadaki evlerinde başlayan sanatsal yolculuğu, form ve ışık arayışını öncelikle henüz bir çocukken doğayı taklit ederek ortaya çıkardığı çamur heykelciklere ve çizimlere dayanıyor. Bunun doğal bir sanatsal refleks olduğunu ileriki yıllarda aldığı eğitimle fark ettiğinde, seçimlerine ve kişisel doğrularına daha da sıkı sıkıya sarılmaya başlamış. Bugün belki de “fazlasıyla idealist” olarak adlandırılan bu tavır, zaman içinde Onat’ın sanat üslubunun omurgası haline gelmiş. Yaşamının ileriki yıllarında ziyaret ettiği Angkor Wat Tapınağı’nda, günün ilk ışıklarını görmek için ellerinde fenerlerle uzun ve oldukça yorucu bir yolculuk yapan kafileleri görmek seçimlerinin doğruluğunu bir kez daha hatırlatmış ona. Döngü’nün her parçası, geçmiş dönemlerindeki söylemlerinin de birer parçası haline geliyor bu nedenle. Bu, istikrarlı bir istikrarsızlık, kararlı bir kaos olarak da adlandırılabilir aslında, çünkü Tülin Onat, soyutlamalarında geleneksel teknikleri deneysellikle buluştururken, bunu salt bir bilimsel bakış açısıyla ve hatta soğuk bir deneme-yanılma mantığıyla ele almamış. Başından beri ona yol gösteren, sanatsal içgüdülerini de bu deneylere ekleyerek, tekniği üslupla desteklerken, üslubun yeni teknikler arayışına yardım etmesine yol açmış. Bunu erken dönem eserlerindeki renk ve ışık kullanımıyla, günümüzde ürettiği eserlerdeki benzer nitelikler karşılaştırıldığında rahatlıkla fark etmek mümkün. Zeki Faik İzer ve Adnan Çoker gibi önemli sanatçıların atölyesinde eğitim görmüş olan Onat, akademi yıllarında figüratifle başlayan çalışmalarını soyutlamalara yönelttikçe, iki alanda da çalışmaya devam etse de teknikten çok üsluba ağırlık vermeye başlamış. Yani sanatçı yeniden ve yeniden başa dönerek ilerleyişini sürdürmüş. Kendi birikimli ilerlemesini, kendi kültürünü bu şekilde oluşturmuş. Bir akademisyen olarak uzun süre devam ettiği kariyerinin de ardındaki temel sebep, sanatçının çıkmazı için bulduğu bu çıkar yolu işaret etmek ve genç sanatçılara, tıpkı bir zamanlar onun kendi hocalarından öğrendiği gibi bu defa ondan öğrenebilme şansını vermeyi istemek olmuş. Bu unsurların tümü, Onat’ın açtığı farklı kişisel sergilerinde izlenebilecek farklı dönemleriyle birlikte bu yeni sergiye zemin hazırlıyor ve Döngü, sanatsal işlevinin ve söyleminin temelinde, hep zamandan ve mekandan bağımsız bir ilerleşiyi, devamlılık içindeki soyut devinimi konu ediniyor.

Doğuş, 2013, 185x150cm, tuval üstü akrilik

Gece yavaş yavaş sona ererken, Tokyo’nun gökyüzünde güneş yavaş yavaş açmaya başlıyor. Gökdelenlerin uyarı ışıkları birazdan sönecek ve yeni bir gün başlayacak. Yazın sonunda, büyük ve geniş gökdelenlerle kaplı Tokyo’da bir sabaha karşı, yüksek bir binadan şehre doğru baktığınızda dikkatinizi çekecek ilk detay ne olacaktır bilemiyorum ama Tülin Onat’ın Angkor Wat Tapınağı’nda yaşadığı deneyimi biraz olsun daha iyi anladığımı hissediyorum.

Uzaysal boşluk, 2013, 150x185cm, tuval üstu akrilik

“Her kütle sürekli hareket halindedir. Yeryüzü, zaman, kavramlar, aşk, yaşam, adalet, kötülük… Her şey ama her şey, akışkan bir geçiş anındadır. Tek bir yerde, tek bir şekilde sonsuza kadar kalabilen hiçbir şey yoktur.” (Haruki Murakami – Sahilde Kafka)

0 Comments

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.