Sanata Yeni Bir Boyut

Engellilerin gündelik yaşamlarının kolaylaştırmak on yıllardır gündemde olan bir konu. Bugüne kadar şehir planlamasında, kaldırımlardan rampalara, asansörlerden özel yollara kadar birçok yenilik yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. Teknolojiden de faydalanarak, bu yeniliklerin ortaya çıkışı son yıllarda hiç olmadığı kadar hızlandı. Artık yalnız sokakta değil, evde de engellilerin kendi ihtiyaçlarını rahatça karşılayabilmelerini sağlayan araçlar ve düzenekler var. Süpermarketlerden toplu taşıma istasyonlarına kadar genişleyen bu yelpazeye, yakın zamanda sanat merkezleri ve müzeler de eklendi. Günümüzde artık engellilerin sanatla buluşmasının önündeki engeller birer birer kaldırılıyor. 

Amsterdam'da bulunan Van Gogh müzesi yetkilileri bir süre önce, görme engelliler için özel bir tur hazırladıklarını açıkladı. Ancak “Van Gogh'u Hissetmek” adlı bu turun, görme engelliler için hazırlanan alışılmış turlardan önemli bir farkı var. En fazla 10 kişiyle sınırlı gruplardaki insanlar, Van Gogh'un yalnızca eserleri hakkında sesli bilgi almakla kalmıyorlar aynı zamanda onları 'hissedebiliyorlar' da. Örneğin sanatçının en bilinen eserlerinden Ayçiçekleri (1888) müzede özel bir bölümde bulunuyor. Tur için ayrılmış bu bölümde, eserin orijinali sergilenmiyor ancak 3 boyutlu baskı teknolojisi ile oluşturulmuş ve gerçeğine sadık kalınarak boyanmış birebir ölçülerdeki bir kopyası duvara asılmış. Ayçiçeklerinin içinde olduğu vazo da yine orijinal eserin detayı temel alınarak üretilmiş ve resmin hemen yanında duruyor. Tablonun çeşitli bölümlerine dokunulduğunda devreye giren ses kayıtları ise izleyiciye o detay hakkında bilgi veriyor. Ancak müze bununla sınırlı kalmayıp, tablonun Arles'da çizildiği anı yansıtmak için bir de atmosfer sesi kaydetmiş ve bu da aynı bölümde dinlenebiliyor. Bu projeyle ilgili bilgiye, müzenin internet sitesi üzerinden ulaşmak ve hatta kaydedilen atmosfer sesinin bir kısmını dinlemek dahi mümkün[1]. Yine 1888 tarihli Arles'daki Yatak Odası da aynı şekilde canlandırılmış. Ancak bu defa, Ayçiçekleri'nden farklı olarak yatak odasındaki bir değil ama birçok obje üretilmiş. İzleyiciler tüm bu objelere dokunarak farklı bir deneyim yaşama şansına sahip oluyorlar. 

Van Gogh'un Ayçiçekleri (1888) görme engelliler için kabartma olarak üretildi

Bu uygulamanın bir benzeri geçtiğimiz yılın sonunda John Olson'ın kurucu üyesi olduğu 3D Photoworks şirketi tarafından gerçekleştirildi. Olson, Life dergisinde fotoğrafçı olarak çalışmaya başladığında 21 yaşındaymış ve halen kadroya en küçük yaşta katılan fotoğrafçı olma ünvanını koruyor. Bu sıra dışı kişiliğini şirketine de yansıtmış. Böylece aralarında Mona Lisa'nın ve Washington Delaware'i Geçerken'in de bulunduğu, sanat tarihinin klasikleşmiş tablolarının pek çoğu 3 boyutlu hale getirilmiş. Olson, 3 boyutlu yazıcılardan, daha geliştirilme aşamasında çok etkilenmiş ve 2008 yılında bu fikri üretmiş. Firma, Görme Engelliler Milli Federasyonu'yla 7 yıl sıkı bir ilişki içerisinde çalıştıktan sonra ilk patentini almış. Halen 7 farklı ülkede patentlerinin onaylanmasını bekliyorlar. Proje, geçtiğimiz yıl Kickstarter üzerinde bir kampanyayla para topladı ancak hedefini tutturamadı. Yine de üstlendiği görevi yerine getirmeye devam ediyor ve görme engellilerin sanatla olan ilişkisini doğrudan etkileyeceğe benziyor. Firma, hedefini “Dünyada şuan 285 milyon görme engellli insan var. Amerika Birleşik Devletleri'nde her 11 dakikada bir kişi görme yetisini kaybediyor. Bu yüzden amacımız, bu teknolojiyi bu ülkeden başlayarak dünya çapında tüm müzelerde, tüm bilim merkezlerinde, tüm kurumlarda kullanılır hale getirmek.”[2] olarak belirlemiş.

3D Photoworks şirketinin görme engelliler için ürettiği Mona Lisa

Sanatın insan yaşamına katkısı tartışmaya yer bırakmayacak kadar çok. Bir engellinin sanata rahatça erişebilmesi ise yalnız bir medeniyet göstergesi değil aynı zamanda engelli-engelsiz her bireyin sanatın gelişimine yarar sağlayabilmesi için de büyük bir adım. Bu durumun en somut örneklerinden biri Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşandı. Yazar ve radyo yayıncısı Romeo Edmead henüz 2 yaşındayken görme yetisini kaybetmiş. Devlet okulunda görme engeli olmayan çocuklarla birlikte okumuş ve müzelere, sanat merkezlerine düzenlenen her gezide zorluk çekmiş. Bu nedenle de sanatla arasında hep bir engel olduğunu hissetmiş. Fakat yakın zamanda 3 boyutlu baskı teknolojisiyle üretilen Washington Delaware'i Geçerken tablosunu elleriyle inceleyebilme şansına erişmiş ve bundan öyle çok etkilenmiş ki yaşadığı deneyimi özgürlük olarak tanımlıyor[3]. Şu an Kuzey Amerika'da 35.000 müze bulunmakta. Bu sayı aynı bölgedeki McDonald's ve Starbucks mağazalarının toplamından bile fazla. Romeo Edmead gibi insanların tüm bu müzelerde 3 boyutlu eserlere erişebilmesi başlı başına bir devrim niteliğinde.

Ne yazık ki ülkemizde henüz engellilere yönelik çalışmalar yeterli boyutlarda değil. Şehirlerin üstyapıları yeterli imkanları sağlamadığı gibi çoğu zaman planlı şekilde gelişmemiş yerleşimlerde bu tip bir düzenleme yapmak da kolay değil. Birçok yerel yönetim engellilere yönelik projelere yeterli bütçeyi ayırmıyor veya ayıramıyor. Bütçesi daha yüksek yerel yönetimlerin sağlamaya çalıştığı hizmetler ise, çoğu zaman bireylerin bilgi veya eğitim eksikliğinden dolayı uygulanamıyor. Dolayısıyla bu ve benzeri imkanların sanat kurumlarında yaygınlaşması, topluma bir örnek oluşturmak için daha da büyük bir önem taşımakta. Bakalım ilerleyen günlerde ülkemizdeki önemli kurumlardan bu konuda bir adım attıklarını öğrenebilecek miyiz?

Kaynaklar:
[1] http://www.vangoghmuseum.nl/en/whats-on/feeling-van-gogh

[2] http://www.3dphotoworks.com/about-us/

[3] http://www.reuters.com/article/us-usa-3dprintedart-idUSKBN0UD06620151230

0 Comments

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.