Neptün'ün Vadilerine Yolculuk

Şehrin ortasında ferah bir teras, masmavi gökyüzünün altında yakıcı yaz güneşiyle parlayan heykeller ve ciğerlerinize dolan nemli hava. Elgiz Müzesi'nin terasında heykel, ışık ve gölge, işte tam da böyle bir atmosferde 8. kez buluştu. 31 Mayıs'ta açılan ve Kaçak Gölge adını taşıyan sergi, kırk yaş altı toplam 28 heykel sanatçısını, kelimenin tam anlamıyla aynı düzlemde bir araya getirerek, kendi gezegenini oluşturmayı başarmış.

Sergi, çekirdeğinde gelenekselle çağdaşı, yapısalcıyla yapıbozumcuyu, geçmişle olası geleceği bir araya getiriyor. Rus yapısalcı akımının önemli isimlerinden Kaçak Gölge, El Lissitzky'nin ışığı kullanımına benzer şekilde ışığı ve gölgeyi serginin algısal yapısında önemli bir noktaya oturtsa da omurgasını Benvenuto Cellini'nin şu sözüyle oluşturuyor: “Bir resim ile heykel arasındaki fark, bir heykel ile gölgesi arasındaki farktır.” Böylece sergi, heykel pratiğini çok boyutlu ve çok zamanlı olarak, henüz kavramsal düzlemde bile ele alabilmeyi başarıyor.


Eserler adeta mini bir bienal formatında mekanın farklı yerlerine dağıtılmış ve aralarındaki yollarla birbirlerine bağlanmış. Yani bu demokratik düzlemde tüm eserler açık havada birbirleriyle konuşuyorlar. Bu sergileme şekli riskli bir zemini de beraberinde getiriyor ve çoğunlukla görmeye alıştığımız bir karar değil. Klasik beyaz küp mantığındaki çağdaş sergileme şeklinin klasik bienal formatına yaklaşması, küratöryel seçkinin ve kavramsal çerçevenin önemini en az eserler kadar büyük bir hale getiriyor. Ancak sergi başvuruları, Seyhun Topuz, Rahmi Aksungur, Nilüfer Ergin, Haşim Nur Gürel ve Can Elgiz’den oluşan bir danışma kurulu tarafından değerlendirilmiş. Bu sene kurula misafir üye olarak, AICA Türkiye Başkanı ve Cumhuriyet Gazetesi’nin kültür-sanat editörü Evrim Altuğ, akademisyen ve sanat eleştirmeni Nazlı Pektaş ile Sarıyer Belediye Başkan Yardımcısı Mimar Gökhan Zeybek de katılmış. Dolayısıyla seçilen eserler hem serginin kavramsal çerçevesiyle uyumlu, hem de bu zor sergileme şekliyle çelişmeyen bir yapıya bürünebilmiş.

Ay Gölgesi, 2016 yılına ait bir Carole Turner eseri. İki parçalı kaide üzerinde yükselen bu heykel, simetrik bir forma sahip. Sağ ve sol yanlardaki eş parçaların her biri 4 figürden oluşuyor ve el ele tutuşan bu figürler, iki kaidenin ortasında birbirlerine dokunarak bir kapı formunu meydana getiriyorlar. Geçmişi ve geleceği bir arada bulunduran bu heykel bir yandan Matisse'in Fovist eserlerinden Dans'ı andırırken diğer yandan 1930'larda yapıldığı düşünülen, Rusya'da, o dönemki adıyla Stalingrad günümüzdeyse Volgograd adını taşıyan şehirdeki, Barmaley Çeşmesi'nin estetiğini içinde barındırıyor. Sanatçı bu eserde belirttiğim iki referans eserdeki yuvarlak yapıyı bozarak adeta bir boyut kapısına çevirmiş. Ay Gölgesi, bu şekliyle geçmişten geleceğe açılan bir zaman tünelinin eşiği haline dönüşmüş.


Öne çıkan bir diğer eser ise Mert Çıkılmazkaya'nın Gölgenin Korkusu heykeli. Geniş bir şapkayla gölgelenmiş bir yüzün ve uzun bir pardesünün ardına gizlenmiş bir bedenin oluşturduğu figür, sanki tarihin daha erken bir zaman diliminden fırlayan gizemli ve paranoyak bir kahramanı işaret ediyor: Değirmenlere karşı bir başına savaşan yorgun şövalye Don Kişot'u. Kullanılan metalin dokusu ve üzerindeki pas da yine aynı temada eseri destekliyor. Bu haliyle bir yandan gölgeden korkan bir yandan da gölgenin getirdiği korkunun ta kendisi olan heykel, seçkideki eserlerin çeşitliliğinde fantastiğin sembolü olarak kendine yer edinmiş.

Yine 2016 yılında ortaya çıkan eserlerden Perde, Pınar Yılmaz Aydın tarafından yapılmış. Eser, sanatçının Hane serisi parçalarından biri. Pencereleri andıran metal çerçevelerin arasında yerleştirilmiş tel örgünün tıpkı bir kumaş gibi yarattığı soyut kıvrımlardan oluşan Perde, tekniği ve materyaliyle Rus Konstrüktivizmi tarzına yakın duruyor. Bu akımın ve Sovyet Avangard'ının önemli isimlerinden Vladimir Tatlin'in 3. Enternasyonal Anıtı'nı (veya Tatlin Kulesi) andıran eser, bu boyutuyla sergideki diğer tüm eserler gibi bir zaman sıçramasına olanak veriyor.


Endüstriyel malzemelerin kullanıldığı sergideki eserlerin en geniş zaman dilimine referansı olanı ise Ceylan Dökmen'in Görünmez Kentler'i oluyor. İç içe geçmiş metal tellerden oluşan eser, bir anlamda kosmos tasviriyken diğer yandan bir mikro kosmosu yani şehri betimliyor. Bu açıdan bakıldığında, sonsuz döngüselliğe odaklanan ve form olarak da yuvarlak hatları bolca barındıran eser, harketin ve devinimin uzun pozlamayla çekilmiş bir fotoğrafını andırmakta. Dökmen'in boyut kapısı böylelikle zamanın en başından en sonuna kadar uzanan bir süreci kapsıyor. Eserin soyutlamaya dayanıyor olması, tekniği ve referans verdiği zaman dilimi onu hem diğer eserlerle bir arada incelenebilir hale getirmiş hem de kendi evrenini yaratması için ona yeterli alanı vermiş. Görünmez Kentler, evren içindeki evreni, şehir içindeki şehri, sistem içindeki sistemi gözler önüne seren başarılı bir eser.

Kaçak Gölge'de ayrıca, Levent Ayata, Mahmut Aydın, S. Tuğçe Aytürk, Serap Bulat, Arif Çekderi, Bülent Çınar, Furkan Depeli, Şahin Domin, Çağdaş Erçelik, Mehmet Kemal İçden, Sesil Beatris Kalaycıyan, Ali Kanal, Emre Özçaylan, Cem Özkan, D. Tülay Özkul, Semra Özümerzifon, Müjgan Sağlam, Ergin Soyal, Hande Şekerciler, Caner Şengünalp, Sanem Tufan, Şenay Ulusoy, Ersin Uysal ve Hakan Yarman'ın da eserleri sergileniyor. Bu şekilde Elgiz Müzesi'nin terasında kurulan Kaçak Gölge sergisi her defa yenisi yaratılan küratöryel bir gezegenlerin 8. si haline geliyor. 31 Mayıs'ta açılan sergi, 12 Kasım 2016 tarihine kadar gezilebilir.

0 Comments

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.