Yağız Özgen ”Metadata” ile Sanatorium’da

“Kimliklerimiz, geçmişin travmasıyla ve geleceğe dair beklentilerle muthiş bir şekilde bozuldu ve değişti.”
-Bryant McGill

Dijital çağ, teknolojik ilerlemenin baş döndürücü hızıyla devam ediyor. İnsanın bu ilerleyişteki duruşu, teknolojiyle olan ilişkisi sürekli bir irdelemeye maruz kalırken, bireyin yaşamı, zaman faktörünü içererek var olmayı sürdürüyor. Organik ve inorganik arasındaki bu tuhaf bağ, geçmişin anlaşılmasında olduğu kadar geleceğin akılda canlandırılmasında da büyük bir etken oluyor. Günümüzde artık bir uzantımız haline gelen cep telefonları, bilgisayarlar, taşınabilir bellekler, televizyonlar, tabletler ve daha birçok belli başlı aygıtın yanı sıra, bilgi akışını düzenleyen veya yalnızca yaşamlarımıza görünmez bir el gibi dokunan daha nicelerinin algımızı nasıl şekillendirdiği, büyük ancak göze batmayan bir konu.


Sanatsal yaratım ve algı süreçleri, dijital çağın hızlı, akışkan, sonsuz olasılıklı dünyasında, bilgisayarların icadından bu yana yadsınamaz bir değişim yaşamakta. Aslında, Alan Turing’in 19 Şubat 1946’da ilk bilgisayar olarak kabul edilebilecek cihaz üzerine yaptığı çalışmayı İngiltere Teddington’daki Ulusal Fizik Laboratuvarı’na sunması üzerinden günümüze uzanan süreç, dünya tarihindeki önemli olaylarla kıyaslandığında oldukça kısa. Yine de, önce bilgisayarların ortaya çıkışı, sonrasında yaygınlaşmasıyla artık herkesin teknolojiye erişebilmesi sağlandı ve bilgi dijitalleşmeye başladı. Artık fotoğrafları seksenlerde ve doksanların büyük bir bölümündeki gibi kağıda bastıran kaç kişi kaldı? Peki ya kaçımız kasetlerden müzik dinliyoruz hala? Fotoğrafların yerini cep telefonları ve tabletler alırken, müzik mp3’e dönüştü. Bugün standart bir akıllı telefonun içindeki işlemci, 1969’da Ay İnişi için kullanılan bilgisayarlardan çok daha üstün. Teknik ilerleme birçok şeyin seyrini değiştirirken, algımız da onunla farklılaşmaya başladı. “Üstveri” veya “veri hakkında veri” kavramına karşılık gelen “metadata” bu şekilde bir algı farklılığının sanat çerçevesinde incelendiği bir sergi.


Yağız Özgen, lisans eğitimini resim üzerine tamamladıktan sonra yüksek lisansını dijital sanat üzerine tamamlamış. Üçüncü kişisel sergisini Sanatorium’da gerçekleştirmekte olan Özgen, Metadata’da geçmişi yeniden yorumluyor. Sanatçı çevirimiçi araçlar aracılığıyla, internet bağlantısı olan herhangi bir akıllı cihazın veya bir bilgisayarın olduğu her yerden ulaşılabilecek yığın bilgiyi işleyerek bunları resimle birleştiriyor. Böylece, Pisarro’nun, Sugimoto’nun, Van Gogh’un, Manet’nin Cezanne’ın resimleri, dijital bilginin saklandığı her hücre olan bytelar gibi temel birimlere indirgenerek, bu eserlerin üzerinden çıkarılan renk paletleri büyük boyutlu resimlere dönüşüyor.

Metadata Sanatorium’un iki katına yayılmış. Uzunca iki koridor olarak uzanan katlar beyaz küp mantığına uygun şekilde beyaza boyanmış. Eserler nefes alabilecekleri mesafelerde yerleştirilmiş ve böylelikle herbiri rahatça okunabilir hale getirilmiş. Her bir duvarda zaten büyük boyutlara sahip eserlerden yalnızca birini görüyorsunuz. Bu şekilde ışığın daha iyi ve verimli bir kullanımı mümkün hale gelmiş. Sergi mekanının alt katındaki sütunlar ve ısıtıcılar her ne kadar sergi deneyimini genel olarak zorlaştırılabilecek gibi dursa da mekana uygun yerleştirme yapılarak bu dezavantaj büyük ölçüde aşılmış.

Sanatçının eserleri çoğunlukla tek ve büyük tablolar üzerinde hayat buluyor ancak kimi eserler çoklu tuval kullanımıyla oluşturulmuş. Yeniden yorumlanan (en azından orijinal eserlerin renk paletleri temel alındığında) tabloların zaman içerisinde ve metadata kavramında neye dönüşebilecekleri, bu dönüşüm sonunda ortaya çıkan şeyin ne olabileceği eserlerin teme konusu olarak karşımıza çıkıyor. Bu bakış açısının bir diğer özelliği ise yaratılan eserlerin kaynağının orijinal eser değil ama onun çevirimiçi reprodüksiyonları olması. Böylelikle eserler son hallerinde artık başlangıçtaki formlarından uzakta ama aynı zamanda bu formlar, kendileri dışındaki bir şey temsil eder hale gelmektense, bir şeyin ne ölçüde temsil edilebildiğini veya edilemediğini ortaya koyuyorlar. Bir başka deyişle, dönüşümün sonunda ortaya çıkan eser, herhangi bir şeyin ne kadar temsil edilebileceği sorusunu yanıtlamada, izleyiciye bir ipucu veriyor ve cevabı yine izleyiciye bırakıyor. Dönüşüm sırasında yaşanan sıçrama ve eserin son haline geçiş ise basın bülteninde: “Nitekim duyumsamanın kesintiye uğraması nasıl duyusal ise, bilgi akışının kesintiye uğraması da benzer bir şekilde bilişsel olmalıdır.” şeklinde bir paralellik çerçevesinde açıklanmış.

Metadata, 5 Nisan 2015 tarihine kadar Sanatorium’da gezilebilir.

0 Comments

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.