Işığa Dokunan Hanımefendi

Tek başına kurulan düş yalnızca bir düştür.
Birlikte düşlemek ise gerçekliktir.”
– John Lennon

Yıldız Moran, Türkiye’de fotoğrafçılık alanındaki ilklerden biri; ilk akademik eğitimli kadın fotoğrafçı. Enetelektüel düzlemdeki varlığı ise bununla sınırlı değil; o aynı zamanda sözlük yazarı ve çevirmen. Bu onun profesyonel kimliği, ancak bir de sosyal kimliği var Yıldız Moran’ın: Herşeyden önce bir insan, sonra bir kadın, bir hanımefendi, bir anne ve Halit Özdemir Arun’un veya bildiğimiz adıyla Özdemir Asaf’ın eşi.

Robert College’den sonra, henüz 18 yaşında İngiltere’de önce Bloomsbury Teknik Koleji’nde ve sonra 1951 – 1952 yılları arasında Ealing Teknik Koleji’nde fotoğrafçılık eğitimi alır. Londra ve Cambridge’de toplam beş sergi açtıktan sonra, İtalya’daki bir fotoğraf klübüne üye olur, İspanya ve Portekiz’de çekimler yapar. Bu fotoğraflarını daha sonra bir kitap haline getirir.

Türkiye’ye döndüğünde İstanbul ve Anadolu’da çekimler yapmaya başlar. Şubat 1955 ile Mayıs 1957 arasında biri Ankara’da üçü İstanbul’da dört sergi açar ve bu sergiler büyük bir sükse yapar. Bu sıralarda Yıldız Hanım, Beyoğlu Kallavi Sokak 20 numaradaki atölyesinde çalışmaktadır.

Cambridge’deki sergisinde bir günde 25 fotoğrafı satılan sanatçının Türkiye’ye dönüşünden sonra değeri anlaşılamaz, o dönem eserlerini Türkiye’de satamadığı için yılbaşı kartları bastırıp satmayı düşünür ve bu sayede şair Özdemir Asaf’la tanışır. Daha sonraları bu tanışmadan bahsederken: “İş konuşmak için Özdemir Asaf’ın matbaasına gittim. Tarihini de verebilirim tanışmamızın; 4 Kasım 1954, saat 11.00. kelimelerle dile getirmek zor. Duygulu, kibar, hiç görülmemiş ve bir daha göremeyeceğim bir insandı Özdemir Asaf. Pırıl pırıl bir zeka, renkli, yepyeni, bambaşka bir dünyaydı o. Olağanüstü bir insandı kısacası…” der. 1962’deki evliliklerinden sonra 1988’e kadar yalnızca 4 retrospektif sergi açar ve bir daha yeniden başlamamak üzere profesyonel fotoğrafçılığı bırakır, sözlük yazar ve çevirmenlik yapmaya başlar.

Ben özgürlüğü seçim yapabilmek ve onu kararlı şekilde uygulamak olarak tanımlıyorum. Yıldız Moran’ın beni belki de en çok etkileyen yönü de onun böylesine özgür oluşu. Profesyonel fotoğrafçılığı bırakmayı seçmesini Seyit Ali Ak’la yaptığı röportajda anlatırken “24 saat düşünülen, yaşanılan, ikinci plana atılamayacak bir konudur fotoğrafçılık. İnsana, yaşama özgün, bir aşamanın bir yerini kavramsal olarak dolu, yoğun, ağırlıklı olarak verebilen kişidir fotoğrafçı” der ve şöyle devam eder: “Dört yıl içinde üç çocuk sahibi oldum ve artık tüm 24 saatlerimi çocuklarıma adadım.”. Bu günümüz “modern” dünyasında artık nadiren görülebilen birşey ve bu seçimle Yıldız Moran’ın fotoğrafçı, çevirmen, yazar kimliği bana göre anne kimliğiyle hiç ayrılmayacak şekilde bütünleşmiştir. Kendisiyle yüzyüze görüşme fırsatım olmadı ancak yalnız bu detay bile Doğan Hızlan’ın “Bir yıl boyunca, onların evinde eşi Özdemir Asaf’ın kitaplarını baskıya hazırladım. Bugün yerli yersiz kullanıldığı için havı dökülen, hanımefendi sözcüğünü onun için her zaman kullandım.” sözlerini neden yazdığını anlamama yetiyor. O, hayallerinin peşinde koşmuş bir kadın. 12 yıllık aktif fotoğraf yaşamı boyunca hep bir idealin, bir fikrin, bir düşün peşinde, attığı adımları kararlı atmış bir kadın. Paylaşmanın çoğaltacağının bilincinde ve gerçeği kendi nasıl görüyorsa anlatma derdinde bir kadın. Bir düşü gerçeğe çevirebilecek tek şeyin inanmak olduğu bir dünyada, atıl ve batıl olmadan inanabilen bir kadın. Bunlar, serginin küratörü Coşar Kulaksız’ın söylemine de aynen uymakta: “Fotograftaki ‘gerçek’ ve hatta hayattaki ‘gerçek’ deneyimin yaratmış olduğu izlenimdir.”


Kimileri, bu yazının başında Yıldız Moran’ı anlatmak için neden Lennon’ın bir cümlesini kullandığımı merak edebilir ve hatta neden Özdemir Asaf’tan bir dize veya bir şiir kullanmadığımı düşünebilir. John Lennon, müziğiyle ve yazılarıyla, hiçbir zaman The Beatles’ın gölgesinde kalmadı; o grubun bir üyesi olması dışında, kendi yolunda, kendi seçimleriyle ilerledi. Yaptığı çalışmalar birbirini hiç tanımayan, farklı yerlerde yaşayan, farklı inançlara, farklı düşüncelere, farklı yaşamlara sahip insanları ortak bir paydada buluşturdu: Düşlerle beslenen bir sevgi. İşte Yıldız Moran’ın henüz bu yazının üçüncü cümlesinde betimlediğim profili de tam olarak böyle ve bu denli önemli bir sanatçının, bugüne kadar tanıtılırken çoğunlukla, herşeyden önce Özdemir Asaf’ın eşi olduğunun belirtilmesi, bana göre en yalın ifadeyle haksızlık.


Pera Müzesi’ndeki serginin hazırlanması aşamasında, Yıldız Moran’ın çocukları, özellikle Olgun ve Nazlı Çetinok Arun’un büyük katkıları olmuş ve sanatçının 8000 negatifi arasından seçilen 84’ü sergilenmekte. Gezdikçe kendinizi, her fotoğrafı uzun uzun inceler, üzerine önce düşünür, sonra hayal kurar buluyorsunuz. Hem fotoğrafların konusu, hem çekildiği zaman, hem de dönemin koşulları, Yıldız Moran’ın eşsiz tekniğiyle birleşiyor ve sizi başka bir dünyaya taşıyor. Yakın zamana kadar bir sanat olup olmadığı tartışılan fotoğrafın, böylesine kullanıldığını görmek belki de başlı başına onun bir sanat olduğunu kanıtlamaya yetecek derecede. 12. İstanbul Bienali’nde çalışırken, eş küratörlerden Adriano Pedrosa’nın yardımcığını yapıyordum. Kimi zaman sabahın erken saatlerine kadar sergi alanında çalışmamız gerekiyordu ve nadiren verdiğimiz molaların sonunda Yıldız Moran’ın odası, Pedrosa’nın, beni bulduğu birkaç yerden biriydi. Fotoğrafları öylesine güçlüydü ki beni her detayıyla ayrı şekilde etkilyordu. Sonrasında bienal ziyaretçilerinin hemen hepsinin o odaya girdiğinde, çoğu odaya göre daha fazla vakit harcamasının da nedeni yine aynıydı.


Zamanının çok ötesinde bir karaktere sahip, bugün bile her defasında içlerinde yeni birşey keşfedeceğiniz bu 84 fotoğraf, şuan hala fotoğraf tekniği üzerine araştırmalar yapılan bu önemli sanatçının günümüze bıraktığı bir hazine niteliğinde. Işığa dokunan hanımefendi Yıldız Moran’ın Pera Müzesindeki Zamansız Fotoğraflar sergisi 19 Ocak 2014 tarihine kadar gezilebilir.


0 Comments

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.