Solucan Deliğinden Bakışmak | ArtWriting Turkey 2019

Kalabalıkların içinde kimi zaman görünmez olup yalnızca gözlem yapabilmeyi, mecburiyetlerimizi bir kenara bırakıp anda kalmayı ve izleyiciye dönüşmeyi hayatımızın bir noktasında hangimiz istememişizdir ki? Eğer özgürlüğün tanımlarından biri aidiyetin içinde olmasına rağmen varlığını koruyan kişisel sınırlar ise, yargılanmanın erişemediği bu alanın içinden dışarı bakabilme olasılığı, onun hem kaçınılmaz hem de en belirgin özelliklerinden biri olarak düşünülebilir. İşte bu nedenle, bir sergi mekanına gittiğimde yapıtlar karşısındaki insanları gözlemlemekten büyük keyif duyarım. Benim dışımdaki bir izleyicinin yapıt ile, yapıta dair önyargılarımın, çıkarımlarımın dışındaki bir alanda buluşması, onunla etkileşime geçmesi ve bu sırada verdiği fiziksel tepkilerin bende yarattığı izlenimler, beni her defasında şaşırtmayı başarır. Çünkü yapıtın karşısındaki izleyiciyi izleme hali algısal yapıya dışsal bir eleştiri katmanı ekler. 

Algılama ve anlamlandırma süreci, bu şekliyle bir bakıma referans alınanın dilini çözümlerken, kaçınılmaz şekilde oluşturulan yeni referansın varlığının kabulüne dönüşür. Yapıtı inceleyen kişi de tıpkı onu izleyen diğer gözlemci gibi bir izleme nesnesine evrilir ve bu denkleme eklenen gözlemcilerin sayısı ile eleştirel katmanlar arttıkça, oluşan çıkarımlar da çeşitlenir. O halde anlamın ve algının temel fonksiyonunun referans noktası olduğunu söylemek pek de hatalı olmayacaktır[1].  Ancak beğeni veya hoşnutsuzluk algısını tetikleyen referanslar da öznelliklerinden dolayı kesin çizgilerden yoksundur[2]. Sonunda mutlaka bir başka denize açılan bu temkinli ama tekinsiz sular, bağların -ama kimliklerin değil- yoksunluğu ile eleştirel bakışa demokratik bir zemin hazırlarken, bir süre sonra alışkanlığın yol acacağı hissizleşmeyi de beraberinde getirebilecek kadar hassas bir biçimde dengelenme ihtiyacını ortaya koyar. Bakışın (gaze) en büyük ikilemi işte buradadır[3].

Bakış kavramı illüstrasyon, animasyon, kinetik heykel ve arttırılmış gerçeklik gibi farklı alanlarda çalışmalar yapan Meltem Şahin’in sıkça işlediği konuların çekirdeğinde. Şahin, hem geleneksel çizimleri, hem de teknolojik gelişmelerin ortaya çıkardığı yeni teknikleri kullanarak, kendini farklı yönlerden besliyor. Kâğıt veya tuval üzerine elle çizilmiş çalışmalardan, ahşap kuklaların kullanıldığı bir stop-motion animasyona, aslına uygun yapılmış eski tip oyuncaklar aracılığıyla hikâye anlatımına, bir zoetrope’un arduino ile oluşturulan yeni bir sürümünden, akıllı cihaz uygulamaları ile hayat bulan arttırılmış gerçeklik simülasyonlarına kadar farklı biçimlerde işler üretiyor. Lisansını grafik tasarım alanında bitirdikten sonra yüksek lisansını illüstrasyon üzerine yapmış. İllüstrasyon, gerek teknolojik gelişmelere ayak uydurabilme hızından gerekse kitlesel etkileşime yatkınlığından dolayı dinamik ve potansiyel olarak oldukça muhalif bir disiplin. Şahin bu özellikleri, hangi mecrada olursa olsun illüstrasyon temelli bir bakış açısıyla, fenomenoloji ve göstergebilimden yararlanarak şekillendirdiği sanatsal üretim yapısında kullanırken buna çoğu zaman, 20. yüzyıl felsefesinin sanatı incelerken sıkça konu edindiği bakış kavramını ekliyor. Kendi felsefi temelini kurarken Freud, Nietzsche, Merleau-Ponty, Deleuze, Guattari gibi isimlerin yapıtları üzerinde çalışmış. Yapıtlarında salt bir takdir çabası yok; bunun kendi varlığının tehdidi olabileceğinin farkında[4] ve bu nedenle algının sivri ucunu, gündelik kavramlar üzerinden izleyiciye yönelterek, yapıtlarının izleyicinin bakışına direnmesini sağlıyor. Sıkça kullandığı gözler, hemen sonra, izleyiciyi, mekânı, olasılıkları ve zamanı delerek bakışın her iki ucundakini biribiri yerine koyuyor[5]. İzleyici yapıta bakarken, artık aynı anda yapıt tarafından izleniyor. Böylece bakışın ikilemi, izleyiciyi duyusal ve zihinsel düzlemlerde alıştığı perspektifin dışındaki bir nokta üzerinden belki de daha önce hiç bilmediği ‘öbür yanı’ ile yanyana, iç içe, karşı karşıya konumlandırıyor[6].

Bu karşılaşma anı, gözlerini üzerinde hissettiği yapıt ile bir arada bulunan izleyici için -eğer bir de sergi mekanının fiziksel yapısının oluşturduğu etki soyutlayıcı ise- çift yönlü bir tür hasete dönüşebilir. Çünkü aynı anda hem yapıt, hem izleyici hem de izleyicinin izleyicisi için kendi kontrolü dışındaki bir varlık, ilk anda sağlıklı bir çıkarım yapmaya yetecek kadar anlaşılamayacağından, varsayımsal olarak diğeri tarafından hem ötekileştirilebilir, hem de imrenilebilir. Dışlama ve yok sayma eğiliminde olan ötekileştirme, kabullenme ve içselleştirme eğilimindeki imrenme ile birleşerek bir individia haline gelir, izleyiciyi kışkırtarak, mantığın da içinde olduğu ikincil bağı oluşturmaya zemin hazırlar[7]. Halihazırda var olan çıkarımların dönüştürülerek yeniden üretildiği ve olasılıkla sonradan değiştirilmek üzere, o zamana bir fotoğraf karesi gibi sabitlenecek bağ da bu olacaktır.

Şahin’in üretimlerinde yapıttan taşan, bize bakan göz ise bu bağın farkındalığı içinde kendi sınırlarını çizer, kendi evrenini oluşturur, kendi gerçekliğinin imgesini izleyici üzerine düşürür ve izleyiciyle denk olduğunu ona yeniden hatırlatır. İnşa ettiği algı katmanının altındaki yapıyı kimi zaman fiziksel kimi zaman fikirsel müdahaleler ile farklılaştırır. Örneğin gözler sayıca çoğalıp azalabileceği gibi farklı anlamlara sahip ifadelere de bürünebilir. Dolayısıyla varlığını sürdürmek için artık bir üst kimliğe, örneğin bir insan yüzüne bağımlı değildir. Yine de bu tip bir bakış, bir anlamda sistematik kabul edilse bile kurumsallıktan uzaktır; politik bir kimliği olsa bile, çevresiyle ilişkisi faydacı temellere dayanmaz. İzleyici ile karşı karşıya gelmekten çekinmez ama bunu üstünlük kurmak, erki elinde toplayıp var olan bağ üzerinden onu kontrol etmek amacıyla kullanmaz. Dolayısıyla, kurumsal bir yapı tarafından çevrelense dahi bağımsızdır. Yerleşikliğin belirgin sınırları yerine göçebeliğin her şeye evrilebilecek potansiyelini kullanır, gözetim altında tutmayı hedeflemez[8] ve böylelikle günümüz kurumsal-politik bakışının temel unsurlarından sayılabilecek panopticon’dan ayrılır[9].

Göz imgesi, Şahin’in evreninde baskıcı değil özgürlükçü, otoriter değil ama eleştireldir. Referansların varlığını, hangi koşullarda nasıl kabul gördüğünü, birbirleri ile hangi ilişkileri kurduğunu inceler. Zamanın orta yerine sabitlenmiş bir kapı gibi iki yönlü işleyerek izleyen-izlenen arasındaki bağı ortaya koyar ve her şeyden önemlisi, her şeyden bağımsızdır, belki sanatçının kendisinden bile.




[1] Herhangi bir metnin (dilsel olmayan bir metin de olabilir) işleyişi, üretilme anının yanı sıra (ya da üretilme anı yerine) bu metnin anlaşılması, gerçekleşmesi, yorumlanması açısından hem alıcısının (gönderilen) oynadığı rol, hem de metnin bu tür katılım biçimlerini nasıl öngördüğü göz önüne alındığında açıklanabilir.” – Eco, Umberto (1991). Alımlama Göstergebilimi. çev. Sema Rifat. Düzlem Yayınları. 
[2] Beğeni ya da hoşnutsuzluğun çeşitli hissetme biçimleri, bu hisleri uyandıran dışsal şeylerin oluşmuş özelliklerinden çok, her insanın bu şeyler tarafından uyarılınca haz ya da hazsızlık duyma yatkınlığına dayanır.” – Kant, Immanuel (2013). Güzellik ve Yücelik Duyguları Üzerine Gözlemler. çev. Ahmet Fethi Yıldırım. Hil Yayınları. 
[3] “Canavarlarla dövüşen kişi, kendisi de bir canavara dönüşmemeye dikkat etmelidir. Ve ne zaman bir uçurumun derinliklerine doğru bakarsanız, uçurum da sizin derinliklerinize doğru bakar.” – Nietzsche, Friedrich (2012). İyinin ve Kötünün Ötesinde. çev. Elif Yıldırım. Oda Yayınları.
[4] “Ne kadar çok sevilirsem, varlığımı da o ölçüde yitirir, kendi sorumluluklarımla, kendi olma kudretimle [mon pouvoir être] o ölçüde başbaşa kalırım.”  – Sartre, Jean-Paul (2009). Varlık ve Hiçlik. çev. Gaye Çankaya, Turhan Ilgaz. İthaki Yayınları.
[5] Ucunda Ölüm olan geçmiş bir geleceği dehşet içinde gözlüyorum. Pozun mutlak geçmişini (geniş zaman) veren fotoğraf, bana gelecekteki ölümü anlatıyor. Beni delen şey bu eşdeğerliliğin keşfidir.” – Barthes, Roland (2011). Camera Lucida (Fotoğraf Üzerine Düşünceler). çev. Reha Akçakaya. Altıkırkbeş Yayınları.
[6] “Bilmece şudur: Vücudum hem görendir, hem de görünürdür. O ki her şeye bakmaktadır, kendine de bakabilir, ve o zaman, gördüğünde kendi görme gücünün "öbür yanını" tanıyabilir.Kendini, gören olarak görmektedir; kendine, dokunan olarak dokunmaktadır; kendisi için görünür ve hissedilirdir.Bir kendidir, herhangi bir şeyi ancak özümleyerek, kurarak, düşünceye dönüştürerek düşünen düşünce gibi saydamlıkla değil -ama karıştırmayla, narsisizmle, görenin gördüğüne, dokunanın dokunduğuna, hissedenin hissettiğine dahil olmasıyla bir kendidir- öyleyse şeylerin arasında tutulmuş bir kendi, bir yüzü ve bir sırtı olan, bir geçmişi ve bir geleceği olan bir kendi” – Merleau-Ponty, Maurice (1996). Göz ve Tin. çev. Ahmet Soysal. Metis Yayıncılık. 
[7] “İnvidia (haset) latince videre, yani görmekten gelir. biz analistler için en iyi invidia temsili, epey önce augustinus'ta gösterdiğim, onun bütün kaderini oluşturan, annesinin memesine asılmış erkek kardeşine bakan küçük çocuğun invidia'sıdır, çocuk kardeşine acı bir bakışla, amare conspectu ile bakar ve bu bakış kardeşini paramparça eder, kendisi üzerinde de zehir etkisi yapar. (…) Hakiki haset böyledir. Öznenin sararıp solmasına yol açar. Neyin karşısında? Kendi üstüne kapanan bir eksiksizlik imgesi karşısına (…) ve ondan doyum -befriedegung- sağladığı için.” – Lacan, Jacques (2013). Psikanalizin Dört Temel Kavramı. çev. Nilüfer Erdem. Metis Yayıncılık.
[8] “Bir insan vücudu, gören ile görünür arasında, dokunan ile dokunulan arasında, bir gözle diğeri arasında, el ile el arasında bir çeşit kesişme olduğunda, hisseden-hissedilir'in kıvılcımı parladığında, sönmeyecek bu ateş yandığında -ta ki vücudun bir kazası hiçbir kazanın yapmaya yetmeyeceğini bozana kadar- buradadır.” – Merleau-Ponty, Maurice (1996). Göz ve Tin. çev. Ahmet Soysal. Metis Yayıncılık.
[9] “Panopticon’un büyük etkisi buradan kaynaklanmaktadır: (…) Gözetim altında tutmanın, eylemi itibariyle kesintili olsa bile, sonuçları itibariyle sürekli olmasını sağlamak.” – Foucault, Michel (1992). Hapishanenin Doğuşu. çev. Mehmet Ali Kılıçbay. İmge Kitabevi.


Bu yazı ArtWriting Turkey 2019 etkinliği kapsamında oluşturulan kitapta yer almaktadır. Yayının tamamını okumak için tıklayın.

0 Comments

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.