[Bu yazı Tülin Onat'ın 12 Eylül 2017'de Piramid Sanat'ta açılan OYUN BİTTİ! Bir Gezi Tanıklığı sergisi kataloğunun giriş bölümüdür.]
Yeni Bir Oyuncu Geliyor!
Ahşap kasalı oyun makinaları, tüplü ekranlar, karanlık, basık, küçücük salonlarda yanıp sönen onlarca renkli ışık, her biri farklı bir maceraya çağıran yüksek tempolu sentetik melodiler, heyecanla, öfkeyle, sevinçle bağıran insanlar, hiç bitmeyen bir uğultu; 80’lerin eğlence salonları açıldığında kimse bu devasa oyun kutularının bu denli başarılı olacağını beklemiyordu.
Bilgisayar teknolojisinin sivilleşmesi ve gelişmesiyle, oyun çılgınlığı Birleşik Devletler’de ortaya çıkmış, kurulan türlü şirketlerin ürettiği kişisel bilgisayarlar veya oyun konsolları ile kısa süre içinde tüm dünyaya yayılmıştı. İnsanlar zamanlarını bu makinelere meydan okuyarak onları yenmeye harcıyor, oyunların giderek artan zorluk seviyeleri karşısında yenildikçe daha fazla jeton atıyordu. Kimi zaman uzayda, kimi zaman bulunduğu şehrin sokaklarında, geçmişte, gelecekte veya şimdiki zamanda, yalnızca hayal gücüyle sınırlı senaryolarda geçen oyunlar, insanlara yepyeni bir deneyim yaşatıyordu. İzbe, havalandırmasız salonlar, harcanan para, ekrana aralıksız bakmaktan sızlayan gözler ve dayanılmaz baş ağrısı bile onları bu deneyimden uzaklaştırmaya yetmiyordu. Oyuncular bu makinaların karşısında bir kaşif, futbolcu, araba yarışçısı veya usta bir savaş pilotu oluyor, daha doğrusu olduğuna inanıyordu. Video oyunlarının hayatlarımıza girişi, keşfedilmek için bekleyen yeni dünyaların kapılarının oyunculara sonuna kadar açılması demekti. Oyunlar o dönemlerde günümüzle kıyaslandığında düşük kalitedeki pikselli görsellerine ve 8 bit melodilerine rağmen günümüzdeki örnekleri kadar popülerdi. Tıpkı suya düşen bir damlanın etrafında dalgalar yaratmasına benzer şekilde video oyunları da toplumda, yansımaları hala devam eden bir etki yarattı. Aslında kiralanan bir eğlence hizmeti olan oyunlar, tuhaf şekilde, barındırdıkları karakteristik özellikler ile günümüz toplumlarını anlayabilmek adına simülasyonu ve gerçekliği açıklayan eşsiz bir kaynak oluşturmaktadırlar.
Bu yazı, süreci oyunların ortaya çıkışından çok daha öncesinden ele alarak, öncelikle kavramlar üzerinden bir altyapı oluşturmayı ardından bu yapı üzerine bir çözümleme yapmayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, günümüz toplumundaki insanın hayatını çevreleyen faktörlerin ele alınmasının ardından, onun içinde yaşadığı sistemler incelenecek ve çözümleme detaylı olarak geliştirilecektir. Yazı okuyucuya son olarak, serginin dayanak noktası olan Gezi Parkı protestolarını ve ressam Tülin Onat’ın süreçteki tanıklığının nasıl sanatsal bir yaratıya dönüştüğünü anlatacaktır.
Alt başlıklarla ayrılarak birkaç bölümde toplanan bu yazıyı yazarken yukarıda bahsettiğim konuları anlatabilmek adına tıpkı bu serginin oluşumunda Tülin Onat ile birlikte izlediğimiz yöntem gibi, hayatın farklı alanlarından, tarihsel düzlemde veya coğra konuma bağlı olarak birbirinden bağımsız gibi gözüken şeyleri, mantık çerçevesi içinde bir araya getirmeye ve bu kirleri örneklerle desteklemeye çalıştım. Fakat anlatımımı bilinçli şekilde alışılmış bir yönteme dayandırmaktan, bir sanat disiplinini aynı düzlemdeki diğerleriyle karşılaştırarak anlamlandırmaktan, sanatçının yaratımını aracılar ile incelemekten kaçındım. Çağın bunaltısının köklerini, tarihin derinliklerinden çekip çıkararak, Gezi Parkı protestolarının temelindeki toplumsal ve siyasi olguları, kendi perspektifimden, temiz bir zihinle yazıya dökmeye çabaladım. Dolayısıyla yalnız ve yalnız Tülin Onat’ın tanıklığına dayanan bu görme egzersizine benim katkım ayakta durabileceği bir zemin, genel çevresel etmenlerin oluşturduğu bir çerçeve eklemek oldu. Bu yüzden okuyacağınız sayfalarda resim tarihine dair örnekler üzerinden ilerlemedim. Bunun yerine, çıkış noktası, oldukça subjektif kişisel bir deneyim, önemli toplumsal bir olayın tanıklığı olduğu için, sinema ve edebiyat gibi resme komşu disiplinler, felsefe, sosyoloji, fenomenoloji gibi, sanatsal yaratının köklerini uzattığı bilim dalları ile bunların çeşitli kombinasyonları ve yol açtıkları düşünsel hareketlerle, yazının iskeletinin etrafındaki kas dokusunu oluşturarak ona dinamik bir yapı kazandırmayı amaçladım.
Sorgulayan ve umudunu kaybetmeden gerçeğin peşinde yılmadan koşan herkese...
0 Comments
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.